26 Kasım 2008 Çarşamba

デスノート (Death Note)


Death Note (Ölüm Defteri) bugüne kadar izlediğim en mükemmel anime dizilerden bir tanesi… Dragon Ball’u da çok sevmiştim ama o, bunun yanında çok çocuksu kalır. Çünkü Death Note’u izleyip de anlayabilmek için belli bir zeka seviyesinin üstünde olmak gerekiyor. “Kral çıplak!” gibi değil… Gerçekten… J

Konusu kısaca şöyle: Başarılı bir lise öğrencisi olan Yagami Light (yukarıdaki resimde merkezde) kara kaplı bir defter bulur ve bu deftere kimin ismini yazsa onun birkaç saniye içinde öldüğünü farkeder. (Tabi bazı kuralları da var bu gizemli “oyun”un…) Bir süre sonra da kendisini Tanrı gibi görür ve dünyadaki tüm “kötü” leri yok etmeye başlar. Bir nevi Nuh Peygamber gibi… Onu durdurmaya çalışan “L” (resimde sağ alt köşede) de aynı onun gibi bir “dahi” dir. Resimde görülen yaratıklar da Şinigami; yani ölüm tanrılarıdır. Detaylı bilgi için: http://tr.wikipedia.org/wiki/Death_Note

Konusu çok ilginç gelmeyebilir herkese ama kurgu, diyaloglar ve “zeka”yı kullanma biçimi muhteşem…

http://www.animefreak.tv/watch/death-note-episode-1-english-dubbed-online-free adresinden İngilizce dublajlı ya da altyazılı olarak izleyebilirsiniz. (37 bölüm)

23 Kasım 2008 Pazar

Mustafa


Çok konuşuldu, yazıldı çizildi… Ben, biraz (biraz mı?!) geç kaldım sanırım. Ama şundan eminim ki 29 Ekim günü, tıklım tıklım sinema salonundan çıkarken düşündüklerim neyse bugün de aynı... Yani ben filmi beğendim (sen kimsin?).

Bazı yanlışları olduğu kesin, burada bunları tek tek yazmayacağım, fakat bazı “yanlış” lara da itirazım var:

 “Atatürk’ün insani yönünü göstermeye ne gerek vardı!”. Asıl buna gerek vardı, onu yüce bir varlık sananlar, onu bir peygamber yerine koyanlar için…(onu derken “o” yu büyük harfle yazmıyoruz yani).

 “Atatürk karanlıktan mı korkuyormuş”. Filmi izlerken böyle bir izlenime hiç mi hiç kapılmadım.. Cemal Granda’nın anılarını da mı okumadınız yahu! Gece okuyor, yazıyor, çalışıyor, gündüz uyuyor. Bu sadece bir alışkanlık, karanlıktan korkmak değil.

 “Atatürk yalnız değildi”. Bu öyle bir yalnızlık değil ki zaten… Bir dahinin kendi zeka seviyesinde konuşacak kimseyi bulamaması gibi bir yalnızlık bu.

 “Bazı kesimlere çok malzeme verilmiş”. Bunun cevabı belgeselde Atatürk’ün “neden cahillerin seviyesine ineyim, onları kendi seviyeme çıkarırım. Ben onlara değil onlar bana benzesin” sözlerinde saklı… O kesimlerin istediği gibi mi anlatacaktık Atatürk’ü?

 “Atatürk’ün insani yönleri bu kadar mı? Hayvan sevgisi, ağaç sevgisi nerede?” E o yönlerini de siz anlatın bir film yapıp da… Can Dündar demiyor ki Atatürk’ün bütün insani özellikleri bunlardır diye… Onun (nun kesme işareti ile ayrılmaz) tek bir filme sığdırılma imkanı var mı ki!

Atatürk’ü anlatan film çok az… Öyle olmasaydı, “Mustafa” bu kadar göze batmazdı. “Ha bu da şu yönlerini anlatan bir tanesi” denirdi. Asıl tartışılması gereken bu bence: “Neden Atatürk’le ilgili daha çok film yok?“ Böyle filmlerin teşvik edilmesi gererkmez mi? “E Sarı Zeybek var ya Sertaç!” Tamam da onu da Can Dündar yapmamış mıydı?