20 Aralık 2007 Perşembe

Hamdım, piştim , yandım



Unesco 2007 ' yi Mevlana yılı ilan etmişti. 2007 bitmeden bi görelim şu Konya'yı dedim. Atladık arabaya 2 saatte Konya...Bayram dolayısıyla her yer kapalı. Öğlene kadar Konya şehrini bir o yana bir bu yana turladık. Neyse ki, öğleden sonra açılmaya başladı dükkanlar; türbeyi ve müzeyi de gezdik.


Acıktık...Her yerde "etli ekmek" yazıyor, o halde bundan yiyelim dedik. Bir lokanta "15 dakikaya hazır olur" deyince oturduk, 40 dakika sonra kıymalı pide geldi. Meğer etli ekmek, bildiğimiz kıymalı pideymiş.


Dönerken, arabada babamın (180-190 yapınca) çok hızlı kullandığını ima etmek için "sanki uçaktayız" dedi annem. Öyle deyince kardeşim daha önce sadece bir kere uçağa bindiğini, onu da hatırlamadığını söyledi. Ben de bir kere binmiştim ama hatırlıyorum : 3 yaşındayım ve uçağın tuvaletini kullanmak için babamla yerimizden kalkmışız. Dönüşte babamın elinden kurtulup annemin oturduğu yeri kendim bulmak isterken, onu göremediğimi ve kaybolduğumu farkettim. Ondan sonrasını hatırlamıyorum. Babam "Ondan sonra seni biz bulduk ve bağrımıza bastık, kendi çocuğumuz gibi sevdik" deyince Ankara'ya kadar gülerek geldik...

Güldük de....ama sanki acaba hani yoksa....!?

8 Aralık 2007 Cumartesi

Bir rüya gördüm...



Geçenlerde çok acayip bir rüya gördüm :)

Hastanede sağlık raporu almak için koşturup duruyorum.Bir doktorun kapısında sırada bekliyorum, sıra bana geldiğinde, doktor "Ama sen sıra numarası almamışsın, onu al öyle gel" diyor. Üzerinde şimdi hatırlamadığım iki basamaklı bir sayı olan küçük kağıt parçasını alıyorum ve yine beklemeye başlıyorum. Sonunda sıra bana geliyor. Doktor "Gel bakalım Sertaç,şöyle otur" diyor. Artık o kadar çok beklemişim ki sırada doktorla kanka olmuşuz diye düşünüyorum, adımı bile öğrenmiş! Masasının önündeki koltuğa oturuyorum ve "Sol kolunu sıyır ve şöyle uzat" diyor doktor. Masanın kenarında büyük demir uzantılara bağlı, ucunda küçük bir iğne bulunan "şeyi" kolumun üzerine getirip durduruyor ve hiç beklemediğim bir anda, aniden o şeyi indirip, iğnesini koluma batırıyor. Bununla da kalmıyor, aleti çekiştirmeye başlıyor.Resmen harita çiziyo kolumda. Çok acımıyor ama sızlıyor tabi. Ben şaşkınlık içindeyim."Diğer kolunu da uzat" diyor ve ona da aynı şeyi yapıyor. Benim gözlerim kaymaya başlıyor, başım dönüyor. Kollarımda kırmızı çizikler...

Doktor konuşmaya başlıyor ama ben ne söylediğini anlayacak durumda değilim. Zar zor "Şu an ne söylediğinizi hiç anlamıyorum" diyebiliyorum. Çevreden de hemşireler aynı şeyi söylüyor doktora ama o konuşmaya devam ediyor.

Söyledikleri arasında yakalayabildiklerimden hatırladığım bir tek cümle var: "Sertaç, her zaman çok ani kararlar veriyorsun, bir daha böyle yaparsan bu sefer damarlarını da keserim!"

4 Aralık 2007 Salı

Takım Elbise, Bilgisayar ve El Arabası



Günlerden birgün, Takım Elbise'ye bir telefon gelmiş. Arayan Bilgisayar'mış; "Ben şehre geldim,otogardayım şu an, gel beni buradan al", demiş.Uzun zamandır beklediği dostu Bilgisayarın geldiğine sevinen Takım Elbise, koşar adım otogara gitmiş.Bir bakmış ki Bilgisayar onu orada,yere çömelmiş öylece bekliyor.
"Haydi" ,demiş Takım Elbise "hemen gidelim". Bilgisayar "Olmaz" demiş, "Ben çok yorgunum, yürüyemem". "E ne yapacağız, seni tek başıma taşıyamam ki ben. Hem ben Takım Elbise'yim, buruşurum, kirlenirim; sen çok tozlu ve ağırsın."

Bilgisayar Takım Elbise'nin sözlerine biraz bozulsa da belli etmemiş,ne de olsa Takım Elbise onun dostuymuş. "Evet, biraz GB aldım son günlerde" demiş Bilgisayar.

Tam o sırada, bu konuşmalara kulak misafiri olan El Arabası "Ben yardımcı olabilirim" deyince, önce ikisi de şaşkınlıktan ne diyeceğini bilememiş, ama sonra başka çareleri olmadığını bilen Takım Elbise ve Bilgisayar "Tamam" deyivermişler.Hep birlikte eve gitmişler.

Üç arkadaşın dostluğu böyle başlamış, ama o gün El Arabası'nın geri dönmesi gerektiği için, Takım Elbise onu otogara geri götürmüş. Çünkü El Arabası'nın eviymiş orası.Takım Elbise ve Bilgisayar El Arabası'yla birgün yine görüşeceklerini biliyorlarmış. Onu hiç ama hiç unutmamışlar.

Cast

Takım Elbise.....: Monotonlaşan dünyada bireyselliğin yok oluşunun simgesi
Bilgisayar...........: Kozmik sanal dünya
El Arabası..........: Sanrısal kaybolmuşluğumuzda amaçtan çok araç olması gereken itkiler
Telefon...............: Bildiğin telefon

İşin aslı şu : Bugün iş yerinde, üstümde takım elbiseyle, yeni gelen bilgisayarımı el arabasıyla (şaka yapmıorum) bilgi teknolojileri binasından çalıştığım bölüme kadar taşıdım. Şirketin içinde böyle dolaşan bi adam düşünün.İşte o benim.Görürseniz şaşırmayın :)

21 Kasım 2007 Çarşamba

Ve işe başladım...



Okul, askerlik derken,sonunda çalışma hayatına da atıldım.Bu duruma alışmak biraz zaman alıcak sanırım...

17 yıl boyunca, öğrencilikten başka birşey yapmamış,bundan başka bir hayatı bilmeyen insanlardık.O yüzdendir ki hiçbir zaman okulun biteceğini düşünemezdim ben. Hiç bitmiycekmiş gibi gelirdi. "Gençliğinizin, öğrenciliğin kıymetini bilin evladım " diyen amcalar, teyzeler geldi aklıma geçen gün. O günlere dönmek isteyecek miyim acaba ben de diye düşündüm...Sanırım cevabım belli: "HAYIR". Çünkü her şey tadında güzel kanımca :) Kanımca kararımca karınca misali çalıştıkça,ulaştıkça,başardıkça, japonca maponca geldik 24 yaşına.O günleri de zaten dolu dolu yaşadım ben be!
......

Bugün işten eve geldiğimde akvaryumdaki yavrulukta 4-5 gündür doğum yapmayı bekleyen "lepistes"imin 5 tane minik yavrusu olduğunu gördüm.İki küçük siyah nokta ve şeffaf bir kuyruk...Ufacık bir akvaryumun içinde geçirecekler hayatlarını, hiç farkında bile olmıycaklar bu durumun, böyle bi şansları da yok zaten. Biz de böyle miyiz acaba?? Gözümüzdeki cam çerçevelerin dışındaki dünyayı göremiycek kadar küçük müyüz? Hayat complex conjugate continious bir consciousness ya da unconsciousness full of confusions. C for Cendetta oldu bu da, güzel oldu :)

14 Kasım 2007 Çarşamba

06 T 2007


Sağlık raporu almak için dokuduğum numune-mithatpaşa mekiğinde, uzaydan dünyalı taksicilerin fotoğrafını çektim.Daha önceki tecrübelerimle birlikte banyo ettiğim filmlere şimdi ışıkta bi bakalım...(Fen bilgisi kitabı bölümlerinin sonundaki deney kısımları gibi oldu yaw,neyse...)

Kare 1:

- Ben bu direksiyonla 5 çocuk okuttum evlat...

Helal olsun abiye walla, kolay değil.

Kare 2:

- Babaya saygı çok önemlidir...

Artık o gün ne yaşadıysa amca çocuklarıyla, konuyu bi yere de bağlayamadık;Tabi önemlidir babalar...tabi...

Kare 3:

- Kısa mesafeye gidiyosun zaten hayret bişey,ama yanlış anlama lafım sana değil...

Kime lafın? Arabada başkası mı var benim göremediğim!Ha anladım, lafın bana değil mesafeleri kısa yapanlara !?

Kare 4:

- Haydi Bozbeyi, hadi oğlum...kop da gel!....Tüh gene yattık aq.

Yorum yok :)

Kare 5:

-O ne elindeki?
-Sağlık raporu,bir haftadır bunun için koşturuyorum.
-Ne için aldın onu?
-İşe girmek için istiyolar.
-Nerede işe giriyosun?
-Aselsan, mühendis olarak.
-Hiç bi iş bizim işimizden zor olamaz!

Tamam da ne bağırıyon!... demedim tabi. "Tabi bütün gün trafiktesiniz, zor hakkaten. Biz yarım saat çıkıyoruz, sinir olup dönüyoruz eve."

21 Ekim 2007 Pazar

ezginin günlüğü konserine gitmek...


otobüse binip kızılaya gelmek,tunalıya yürümek ve saklıkentin kapısında sıraya girmek...

içeri girerken uzun saçlı fotoğraf olan ehliyeti göstermek ve izbandudu şaşırtmak...

önce oturacak yer bulamayıp, sonra üst katta en arkadaki minderlere "yatmak"...

önce bülent ortaçgil...

7 milyona tuborg içmek...

sensiz olmaz, benimle oynar mısın?

otur otur bi yere kadar...

ve ezginin günlüğü...

bülent ortaçgil'in tuvalete giderken kimseye aldırmadan - ve kimse de ona aldırmadan-önünden geçmesi ve bunu gece boyunca birkaç defa tekrarlaması...

buradan iyi görülmüyo, başka yere geçelim...

sigaramın dumanına sarıp, saklamak seni...

nadir göktürk'ün sakalı ne kadar uzun yahu...

aşk hiç biter mi? bilmem... bitmez herhalde...biter biter...dimi ??

eylem atmaca; sesi ne güzel...

eksik bişey mi var hayatımda, gözlerim neden sık sık dalıyor...

nereye gitsem mavi,yastıklı şarkı...

-ne diyo ? - hayat niye kirlenir diyo... kirlenir hayat evet, kirlenir...

bitmesin... bi daha bi daha!!

mutlu olmak...

eve dönmek...

hüzünlenmek...