27 Aralık 2008 Cumartesi
17 Aralık 2008 Çarşamba
Resim ve yazı arasındaki 7 farkı bulun
“Hilal islamiyetten önce de Türklerin simgesi. Otağıların bir tanesinin başında hilal vardı, orada şaman otururdu, Türkler islamiyeti kabul ediyorlar ama eski dinlerinin simgesini de unutmuyorlar; onu alıp yeni dinlerinin en uç noktasına koyuyorlar. Pek çok hilalli bayrak gördüm ben ama hilali teke indirgeyip yanına yıldızı koyan Üçüncü Sultan Selim. O yıldız sekiz köşeli; sekiz köşeli yıldız şekil bilimde zaferi simgeler. Hilal ve zafer…Üçüncü Selim diyor ki, bundan böyle herkes tek hilalin altına gelecek. Ardından da yanına zaferi koydu. Ne zaman beş köşeli oluyor yıldız? Onun da ismi Sultan Abdülmecid’dir. Abdülmecid diyor ki, sarayın zafer madalyaları hep sekiz köşeli, de ki hilal teke indi, yıldızın da bir orjinalliği olsun, beşe indiriyor. Sekiz köşeli yıldız şekil bilimde zafer demek, peki ya beş köşeli yıldız ne anlama geliyor? Tek bir anlamı var: İnsan. Yani Ay’a ilk insanı biz gönderdik.”
1 Aralık 2008 Pazartesi
?
Para amaç değil araçtır. Peki o zaman amaç nedir? Ya da şöyle sorayım; para araçsa, parayı kazanmak (araca ulaşmak) için yaptığımız iş nedir? Yoksa bu “iş” midir amaç? Öyleyse; ters olmadı mı, yani araca ulaşmak için amacı gerçekleştirmek… Sanırım ilk cümlede amaç yerine hedef sözcüğünü kullanmalıydık: Para hedef değil araçtır. Para araç; ve amaç da hedefe ulaşmaksa, o zaman hedef nedir? Biri açıklasın…
[(Para x Amaç) ^ (Para = Araç)] => Amaç = ?
[(Para = Araç) ^ (İş => Para)] => İş =?
İş =? Amaç
(İş = Amaç) =>
Amaç => Araç ??? (ters olmadı mı)
[(Para x Hedef) ^ (Para = Araç) ^ (Amaç => Hedef)] =>
Hedef = ? İmdat…
Galiba : Hedef = Yaşamak
Para => Yaşamak
İş => Para
Araç = İş Nasıl yani? Böyle olmamalı… Bir yanlışlık var ama nerede?
26 Kasım 2008 Çarşamba
デスノート (Death Note)
Konusu çok ilginç gelmeyebilir herkese ama kurgu, diyaloglar ve “zeka”yı kullanma biçimi muhteşem…
http://www.animefreak.tv/watch/death-note-episode-1-english-dubbed-online-free adresinden İngilizce dublajlı ya da altyazılı olarak izleyebilirsiniz. (37 bölüm)
23 Kasım 2008 Pazar
Mustafa
Çok konuşuldu, yazıldı çizildi… Ben, biraz (biraz mı?!) geç kaldım sanırım. Ama şundan eminim ki 29 Ekim günü, tıklım tıklım sinema salonundan çıkarken düşündüklerim neyse bugün de aynı... Yani ben filmi beğendim (sen kimsin?).
Bazı yanlışları olduğu kesin, burada bunları tek tek yazmayacağım, fakat bazı “yanlış” lara da itirazım var:
“Atatürk’ün insani yönünü göstermeye ne gerek vardı!”. Asıl buna gerek vardı, onu yüce bir varlık sananlar, onu bir peygamber yerine koyanlar için…(onu derken “o” yu büyük harfle yazmıyoruz yani).
“Atatürk karanlıktan mı korkuyormuş”. Filmi izlerken böyle bir izlenime hiç mi hiç kapılmadım.. Cemal Granda’nın anılarını da mı okumadınız yahu! Gece okuyor, yazıyor, çalışıyor, gündüz uyuyor. Bu sadece bir alışkanlık, karanlıktan korkmak değil.
“Atatürk yalnız değildi”. Bu öyle bir yalnızlık değil ki zaten… Bir dahinin kendi zeka seviyesinde konuşacak kimseyi bulamaması gibi bir yalnızlık bu.
“Bazı kesimlere çok malzeme verilmiş”. Bunun cevabı belgeselde Atatürk’ün “neden cahillerin seviyesine ineyim, onları kendi seviyeme çıkarırım. Ben onlara değil onlar bana benzesin” sözlerinde saklı… O kesimlerin istediği gibi mi anlatacaktık Atatürk’ü?
“Atatürk’ün insani yönleri bu kadar mı? Hayvan sevgisi, ağaç sevgisi nerede?” E o yönlerini de siz anlatın bir film yapıp da… Can Dündar demiyor ki Atatürk’ün bütün insani özellikleri bunlardır diye… Onun (nun kesme işareti ile ayrılmaz) tek bir filme sığdırılma imkanı var mı ki!
Atatürk’ü anlatan film çok az… Öyle olmasaydı, “Mustafa” bu kadar göze batmazdı. “Ha bu da şu yönlerini anlatan bir tanesi” denirdi. Asıl tartışılması gereken bu bence: “Neden Atatürk’le ilgili daha çok film yok?“ Böyle filmlerin teşvik edilmesi gererkmez mi? “E Sarı Zeybek var ya Sertaç!” Tamam da onu da Can Dündar yapmamış mıydı?
25 Ekim 2008 Cumartesi
Sansür mü
1 Ekim 2008 Çarşamba
Sen hiç hormonsuz domates yedin mi?
14 Eylül 2008 Pazar
BenX
14 Ağustos 2008 Perşembe
balıkekmek
1 Temmuz 2008 Salı
Çağrışım
İşte benim “çağrışım” listem :
Eminem - Stan ………… ÖSS’ye çalıştığım yıllar ve Çankaya’da oturduğumuz ev
Depeche Mode - Free Love……….. Üniversite 1. sınıf
Ezginin Günlüğü – Mutlu Olmak Varken ………. Askerlik, Çanakkale
John Denver - Country Roads Take Me Home ………. Longmont, Amerika ve şömineli otel odası
Phil Collins – Another Day in Paradise ………. Yazlık kamplar
Sakamoto Kyu - Ue wo Muite Arukou…………… Japonca kursu :)
4 Haziran 2008 Çarşamba
hiç
"vah vaah yazık oldu çocuklara, nasıl da hevesle atlıyorlardı havuza beşi birden aynı anda, taşırıyorlardı felan suları ne güzel, üstümüze üstümüze geliyordu sular, serinliyorduk biz de, oh mis"
"Hırsız içinizden biri bence möööö"
"Bu, senin oğlunun beni işten attırmak için kurduğu bir komplo!"
aslında faydası da oldu, olmadı değil. Hiç unutamadığınız bir tatil? diye sorduklarında bunu anlatıveriyorum.
sen git beş tane adam tatile ondan sonra...
olacak şey mi yani, mantıklı mı hiç
1 Haziran 2008 Pazar
ezginin günlüğü konserine gitmek vol. II
50 Kuruşa satılan küçük beyaz karton karelere oturmak...
önce Sunay Akın...
gözlük takmak, daha iyi görmek...
bayrağımmm...bayrağımmm...ooo al rengin sooolmasınnn...
bunu gazetedeki köşesinde okumuştum diyebilmek...
ve ezginin günlüğü ve 1980 ve keyif...
sevdadandır dedi annem aldırma...aldırmamak..
ışın kılıçlı ufaklık...
küçüğüm...hmm...bu şarkıyı gitarla çalmalıyım diye düşünmek...
ateş böceği mi o, yok yok kelebek...
aşk hiç biter mi? bunu hala çözememek...
birayı light içelim, araba kullanıcaz...
eksik birşey var hayatımda...evet...
spot ışıklarının gözüne girmesi, ama renk renk olduğu için ne güzel diyip polyannacı zihniyette olmak…
sahnenin arkasında hüsnü arkan'ı görmek...
bitiş ebruli ile...
otoparkta burnunun dibindeki arabayı bulamamak...
kirden rengi değişmiş arabayı görmek, yıkatmayı düşünmek...
eve dönmek...
atmadan önce bilete bakmak son bi kez...
30 Mayıs 2008 Cuma
Efendim? Duyamadım...
Ne zaman Kumrular sokaktaki 3. Cadde’ye gitsem (yanlışlık yok, sokak-cadde ilişkisinin ters anlamda kullandığı bir yerdir burası) Naruto ‘daki Shino gibi hissederim kendimi; yani içimde böcükler uçuşur.
Geçen haftasonu eski 3. cadde’ye gittiğimde (“eski”yi benim için eskidi artık anlamında kullanmıyorum, bkz. yukarıdaki foto) ya da gidemediğimde demeliyim -çünkü burası orası değildi- şaşkınlığımı sokaktaki insanlardan gizleyememiş olmalıyım ki, hafif çiseleyen yağmurun altında, üstünde siyah bir yağmurluk, bir elinde kitabı, öbür elinde fotoğraf makinesi ile dolaşan, şaşkın, kırgın ve aynı zamanda “yağmurdan dolayı” gözleri dolu dolu görünen bu adamı hayli yadırgadıkları bakışlarından belli oluyordu. Yok yok burası benim çocukluğumdaki mahalle olamazdı.
Şimdi soruyorum: Bu mahallede (ve başka birçok mahalle için de geçerli) çocuklar nerede yaşıyor? Diyeceksiniz ki okul, dersane, banka üçgeninin alan hesabını yapmak o kadar kolay değil. (Banka mı diyor?) Aman canım, öyle değil, soru bankasını kastediyorum.
Dünya değişiyor, gelişiyor. Biz de değişiyoruz ama bazı şeyler gözden kaçıyor sanırım
19 Mayıs 2008 Pazartesi
Le Ballon Rouge
Benzer şekilde Fidel’in Yüzünden filmi de Ankara’ya oldukça geç gelmişti ve sadece tek bir sinemada oynadı sanırım. Sanırım diyorum çünkü Bahçelievler’ deki Büyülü Fener sinemasına ( bir tek burada gösterimi vardı) bu filmi izlemek için gittiğimde sinir bozucu bir durumla karşılaştım: Resmi internet sitelerinde, yani sinema bileti satın alınan sitelerin hepsinde 19:00 seansı var ve bilet satılıyor. Sinemadaki afişlerde de aynı şekilde 19:00’ da film oynayacak görünüyor. Bana da bir tek bu saat uygundu o gün.
Görevi bilet satmak olan kız, arkadaşıyla mesajlaşmasını bitirdikten sonra, o saatte gösterim olmadığını söyledi. İtirazların faydasız olduğunu anlayıp şaşkınlık ve kızgınlıkla eve dönmüştüm.
İnternette filmi (Kırmızı Balonun Yolculuğu) ararken, (ve bulamazken!!!) 1956 yapımı olan Le Ballon Rogue (Kırmızı Balon) adlı ve yenisi bundan esinlenerek yapılmış olan kısa filme rastladım.
Küçükken elimizden kaçırdığımız kırmızı uçan balonumuzu, hüzünlü gözlerle takip edebileceğimiz son noktaya kadar izleyip, (çünkü bir yandan babamızın elinden tutmakta ve bir yerlere gitmek zorundayızdır) sevdiğimiz bir şeyi kaybetme duygusunu yaşamışızdır. Oysa daha beş dakika önce bizim olan kırmızı uçan balonunun bir daha geri gelmeyeceğini de biliriz, baloncunun çok gerilerde kaldığını da…
Son zamanlarda izlediğim en güzel film… Tavsiye ederim…
6 Mayıs 2008 Salı
Civ x2
Nedense birden aklıma geliverdi bu sahne az önce. Kendi kendime güldüm. Bazen böyle "flashback"ler yaşıyorum sebepsiz. (Lost karakter testinde de Desmond çıkmıştım zaten).
Sonra komşuya verdiydik civcivleri. Bir tanesi ölmüş, diğeri de bayağı büyümüş ve tavuk olmuştu. Sonra biz oradan taşınmıştık...Acaba komşu bizim civcivi yemiş midir? Bunu hep merak edicem. (???)
4 Nisan 2008 Cuma
İstanbul
Haftasonu kuzenin nişanı için gittiğim İstanbul’da başımdan geçen komik ama gerçek bir olayı anlatayım:
Sultanahmet meydanı civarındaki hediyelik eşya satan dükkanların birine girdiğimde, gözüme küçük bir kutuya tepeleme doldurulmuş topaçlar takıldı. Hemen bir tane almalıyım diye düşündüm.
Bizim çocukluğumuzda topaç; çoktan modası geçmiş, oyuncakçıda veya başka bir yerde görsek bile burun kıvırdığımız bir oyuncaktı. En azından ben ve kardeşim için öyleydi. İki tane topacı kaptığım gibi kasaya gittim (Bir tane de birader için almaya karar vermiştim sonradan). Yazarkasanın başında oturan, “hacı imajlı yaşlı amca”ya topaçları verdim:
H.İ.Y.A. : “ Four liras “ (…deyince ben koptum zaten)
Ben : “Dört yani ?”
H.İ.Y.A. : “He dört”
Ben : “Bunun ipinden var mı?”
H.İ.Y.A. : “Mustafa, yardımcı ol, bak ip istiyor”
Mustafa yanıma gelip, konuşmadan, garip hareketlerle ip tarifi yapmaya çalışınca:
Ben: “Bir kelime……..evet…..birincisi……” demek aklımdan geçse de, şöyle dedim:
Ben : “İp”
Mustafa : ”He ip”
…………
Laaleeeeeler…laaleler, laaleler…
23 Mart 2008 Pazar
the Amerika
Ankara
Çayyolu
04:00
Yolculuk başlıyor
Esenboğa
05:20
X-ray cihazından ayakkabılarımı da çıkarıp geçmem gerektiğini söylemeye çalışan (Türk) görevli:
Denver
Havaalanı
4:30 PM
Durakta bekleyen ve muhabbet açmaya çalışan biri :
Longmont
Twin Peaks Mall
Sunday
"Cest pizza?"
Cinema
Friday
10.000 BC
RadioShack
Saturday
İşi telefon satmak olan görevli Dominant Teyze :
Blackfox
2. hafta
"There is McDonalds next to the car park"
Twin Peaks Mall
Wednesday
"Where is that accent coming from? "
Chicago
Havaalanı
4:00 PM
"Your name is not on the list"
Frankfurt
Havaalanı
from: 01:00 PM …. to: Uçağın kalkmasına 10 dk.
THY : "Talk to United Airlines"
29 Ocak 2008 Salı
Ben ve Sertaç
Gidelim Sertaç :)